Merhaba herkese, genç bir akademisyen olarak ben de hikayemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Doktoramın son yılında çeşitli üniversitelerde açılan öğretim üyesi kadrolarına iş başvurusu yaptım. XX, YY ve ZZ üniversitesinde mülakata davet edildim. Mülakat programları ise inanılmaz yoğundu, bölümdeki hocalarla birebir görüşmeler, öğle yemeği, arada farklı akademik yöneticilerle görüşme ve tanışma, aksam yemeği, doktora öğrencileri ile görüşme , araştırma sunumu, ders sunumu, **** örneği… Aklınıza ne gelirse vardı programlarda. Mülakatta bir tek ters takla atmadığım kaldı galiba. Hatta okullardan XX üniversitesi mülakatı 12 saat sürdü, eve dönerken yorgunluktan takside uyuyakalmistim. Diğer üniversitelerde mülakat günü de 7-8 saati bulmuştu. Mülakatlara da hazırlanmam 3 hafta aldı bu arada çünkü okulların istediği sunum konuları da farklıydı, onlara hazırlanmak zaman aldı.
Neyse.. Bu maratonun ardından YY üniversitesinden teklif aldım ve büyük heyecanla kabul edip çalışmaya başladım. Tabii o kadar emek verip girdiğim için çok mutluydum, böyle bir hayallerdeyim, bir heyecanlıyım, sormayın. Öte yandan, garip bir şekilde insanlar bana ters davranıyordu, anlayamıyordum. Daha ilk haftadan itibaren selam vermeyenler, muhattap olmayanlar, bana sürekli sinirli davrananlar… Say say bitmez.
Ben işe girdikten sonra enstitü müdürü, damadini öğretim üyesi olarak işe aldı. Ardından üst düzey yönetimden birinin ortağının eşi, eskiden beri üniversitede olan bazı hocaların kendi yetiştirdiği eski öğrencileri, bir hocanın eşinin arkadaşı teker teker işe alındı. Bilemiyorum mülakatları anlatmama gerek var mı? Bu arada bir öğretim üyesini tepeden aldırıp ilgili bölüme haber vermeyi unuttukları bile oldu, çok üst düzey birisini tanıyormuş.
Bu YY üniversitesi’nde çalıştığım süre boyunca pek çok kalifiye akademisyen de iş başvurusu yaptı, ama eften püften sebeplerle başvuruları işleme konmadı veya reddedildi. Bahane bulamayınca da mülakata çağrıldılar, tabii o kadar uzun ve yorucu mülakatta hata yapmamak zor, illa bir bahane bulundu ve alınmadılar.
Yani bunları görünce anladım ki ben biraz yanlışlıkla alınmışım, millet ondan bana sinirliymis çünkü asıl istedikleri kişiyi aldıramamışlar. Gerçi o kişi de sonra alındı başka yollardan ama bana olan öfke baki kaldı. Hatta bana defalarca ‘kayırıldığım’ söylendi :))) Post truth dedikleri bu olsa gerek. Bir ara kendimden şüphelendim, yahu ben saatlerce mülakata girmedim mi? Yanlış mı hatırlıyorum? Insan delirdim mi acaba diyor. Sonra dedim yok, delirsem farkında olamam :))
Yani arkadaşlar toparlarsam; Babişko Asuman’dan daha beter olan şey kendini mağdur gören ve zeytinyağı gibi üste çıkan Asuman’dır ;))